Sayfalar

10.08.2013

EKO-JÎN YOLDA: 9 Ağustos 2013 - Ekolojiye Yollar Dersim'den Çıkar


         


Diyarbakır'dan yola çıkacak grup sabah saat altıda Amed Sümerparkın önünde buluştu. kolektif iki ay boyunca bu organizasyon için uğraşmış özellikle son hafta çok yorulmuştu. Otobüs hareket etmeye başlayınca çok istememize rağmen heyecan baskın geldi, uyuyamadık. Dile kolay 900 kilometre pedal çevirecek köylülerle, kentlilerle dağla taşla nehirlerle sohbet edecek düşsel bir coğrafya da yolculuk edecek yıkıma karşı yeni bir yaşamı savunacaktık. Yolculuk boyunca yapacaklarımızdan ve yapılaması gerekenlerden konuştuk. şarkı söyledik bir klasiği yenileyip halay bile çektik. Yola çıktık. kacınılmaz olan başımıza gelecek. Yolun sonunda benliğimiz bir parçasını soyacak, başkalaşacağız.









Aşağıdaki gözlerinizin aşina olduğu bir fotoğraf var. Her yolun olmazsa olmazı bir köpek ölüsü aracın biri çarpmış. sonra bir araç daha ve belki bir başkası geriye sadece kürkü kalmış. Maden yolunda karşılaştık bu cesetle ondan önce iki kedi bir tilki cesediyle daha karşılaştık. öncekilerin fotoğraflarını çekmeye içimiz el vermedi.  Bazen sadece bu hayvan katliamı için bile olsa bisiklet sürmeli, araç kullanmamalı diyorum. Madem dünyayı yollarla bölmüşüz araçta kullanıyoruz bari bu masumların kanına girmemek için kimi  ülkelerde ki gibi hayvanların geçmeleri için yolun altında tüneller yapmalıyız.



      


       Öğleleyin Burmageçit köyüne gittik tanrı misafiriyiz, Dostluk köprüsü kurmaya, sizleri tanımaya anlamaya, sizden kadim bilgileri öğrenmeye ve tohumlarımızı takas etmeye geldik dediler. Hoş geldiniz dedi Burmageçitliler. Kahvehanenin karşısında bulunan Evren döneminde yapıldığında beri kapalı olan caminin bahçesine dizdiler sandalyeleri. önce kuşkulu sonra koyu bir sohbete daldık. Kadınlar evlerdeydi ikiye bölündük bize gelemeyenin biz ayağına gideriz dedik. bir kısmımız cami köşesindeki yaşlılarla sohbet etti. Diğer kısmımız evlere misafir oldu. Tohum konusunda bizden de bilgiliydiler. Kısır bunlar her sene almak zorundayız. Bir de hastalık yapıyor eskiden kanser nedir bilmezdik. Vazgeçtik maydanozu tereyi dışarıdan alsak da diğer tüm ihtiyaçlarımızı bitkileri deden kalma tohumları ekerek gideriyoruz dediler. Sonra nanav bitkisinin ayak ağrılarına nasıl da iyi geldiğini, çayır otunu, naneçûçikanın kolesterolü düşürdüğünü, sarıalıçın nelere kadir geldiğini anlattılar da anlattılar. sonra hükümet çiftçiyi öldürüyor dediler. fik ekin ama çiçek vermeden toplarsanız destekleme veririz dediğini kendi tohumumuzu kullanmamıza izin vermediklerini anlattılar. Desteklemenin tarımı geriletmekten başka işe yaramadığını anlattılar. Bu arada diğer grupta geldi. Getirdiğimiz tohumları dağıtmışlardı ellerinde yeni tohumlar vardı.




Kolektifin zor zamanlardaki ilacı Barış'ın elindeki tarihi yaba Burmageçit'lilerin hediyesi  Barış Kürtlerdeki Bûka Baranê ya da Şerêbuka denilen geleneği yolun koşullarını göz önüne alıp dönüştürüp yaşatmak istiyordu. Yaba Barış için bir tür nimet oldu Şerêbuka için aradığı kukla ya da totem elindeydi. Yabanın ucuna hemen zil taktı. Şerêbuka stranını söylemeye başladı. Çocukların köy evlerinden yiyecek toplayıp Rûsipilerin aracılığıyla bir kazanda kaynatıp paylaştıkları aynı çömertliği ve paylaşımı doğadan bekledikleri yağmur duası geleneğini bu günlerin revaçta olan deyimiyle yeryüzü sofrasına dönüştürmek için gerek duyduğu nesneye sahip olmanın mutluluğunu yaşadı.




Bıçak sebze doğramak içindir tabi onunla insanda öldürebilirsin. makineler insanlığa hizmet etsin diye yapıldılar. Oysa Munzurdan, Asiye, Dicleye, Zap'a Firat'a her yerde adına kum çıkarma dedikleri plansız ve kontrolsüz yöntemlerle Dünyanın damarları olan nehirlerin karnını deşiyorlar.




Dersim'deki basın açıklamasını Barış elinden düşürmediği Bûkabaran kuklasıyla yaptı.



DERSİM'DEKİ BASIN AÇIKLAMASI

Dersim’in maden çıkarma bahanesiyle delik deşik edilmek istenen dağları, önüne çekilen setlerle bataklığa dönüştürülecek duru nehirleri ve yakıla kesile bitirilemeyen dirençli meşe ormanları bizleri çağırdı. Geldik. Dersim’den Erbil’e gönüller arasında köprüler kurabilmek için dostluk istasyonlarıyla bezenmiş rotamızı çizdik. Yolumuz her ne kadar Dersim’de başlıyor görünse de aslında yola Okyanusya da ki küçük paskalya adasından çıktık. O ada ki bir kıyamet provasıydı. Ormanlarla kaplı bereketli adanın yerli halkı tanrılara heykeller sunmak için ağaçları kesmeye başladılar. Kabileler arası çatışmalar, savaşlar gözlerini kör etmişti. Sonlarının yaklaştığının farkına varamadılar. Ağaçlar kesildiği için su döngüsü sekteye uğradı. Ekolojik yapı çöktü. Kıtlıkla baş başa kaldılar. Sefil bir hayata mahkûm oldular. Bu gün Dersim’de Paskalya adasında yaşananlar tekerrür ediyor. Savaş, çatışmalar ve Osmanlıdan kalma Dersim’i blok havuzlarla insansızlaştırma projeleri bu yeryüzü cennetini yok ediyor. Bizler ülkenin binde dört elektrik ihtiyacını karşılamak ya da güvenlik amacıyla Munzurun, Pülümür nehrinin, Peri deresinin çamur gölüne dönüşmesini kabul edemeyenleriz. Yenilmeyen, içilmeyen gölgesinde uyunulmayan altın madenleri çıkarılacak diye iki yüz sekseni endemik, bin beş yüz bitkinin türünün soykırımına göz yumamayanlarız. Orman yangınları çıkaranlar, ağaçların kesilmesine, kaçak avcılığa göz yumanlar, paskalya adasındaki kıyameti daha büyük bir coğrafya da bizlere tekrar yaşatmak istiyorlar. Bizler yeryüzünüzün her noktasının bir diğeriyle bağı olduğunu göremeyenler Dersime yapmayı planladıklarıyla insanlığı diğer tüm canlılarla beraber yokluğa sürüklediklerinin farkına varsınlar, diye de yollardayız.
Biz sadece Dersim’de ki barajlara karşı değiliz. Aynı zamanda tarım ilaçlarından ve sanayiden çok az zarar görmüş bu kentin birilerinin savaş sonrası turizm planlarıyla yozlaşmasının da karşısındayız. Ekolojik duyarlılığı olan tüm kurum, kuruluş, dernek ve partilere ‘Yeni bir yaşam için pedalla,’ şiarımızla başkaca bir yaşama olan inancımızı duyurmak istedik. Ekolojimizi yok etmek için projeler hazırlayanlara en iyi cevabı doğayla dayanışarak verebiliriz. Vakit kaybetmeden doğayla uyumlu karbon izi olmayan, üretken kentler, kasabalar ve eko köyler kurmaya başlamalıyız. Doğrudan demokrasinin ve dayanışma kültürünün hakim olduğu hiyerarşi ve tahakküm karşıtı başka bir hayatı barajlara inat, bu topraklarda örmeye başlamalıyız.





Basın açıklamasının ardından düdüklerimizle düttüre düttüre şehir turu attık. Tur esnasında: Elektrik santral Quzulkurt! Munzur Dicle özgür akacak. Munzur özgür aksın Hasankeyfine baksın. Baraja inat yaşasın hayat sloğanları attık. Esnaf, sokaklarda dolaşanlar ve evlerinde oturan insanlar balkona çıkıp alkıilayarak ve ıslık çalarak eylemimize destek oldular.







Turun sonunda kolektifimize sundukları katkılarından dolayı Dersim Belediyesine gittik.



Akşam Seyyid Rıza Heykelinin bulunduğu parkta Latin Amerika’daki Topraksızlar hareketini anlatan film gösterimimiz vardı. Duyurumuza kullak verenler ve gece parkta bulunanlarla beraber Latin Amerika’da özellikle Brezilyalıların yoksulluğa mahkûm edilmiş halkının işlenmeyen toprakları işgal edip doğanın ve dayanışmanın ışığıyla yoksullukla mücadele edip yeni bir yaşam kurma yolculuklarını izledik.






Filmden sonra Gola Çetoya gittik. Dersim'in dağlarında yaban keçilerinin sonsuza kadar özgürce dolaşması, Dersim'deki nehirlerin milyonlarca yılda dağı taşı eriterek açtıkları yataklarında besledikleri milyonlarca canlıyla beraber akmaya devam etsin diye dilek tuttuk. Cadırlarımız Uzuncayır barajını yapanlar tarafından yok edilmek istenen  Gola Cetonun topraklarına kurduk. Munzurla, Pülümür nehrinin ezgileriyle uyuduk




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder